SAAT DOKUZU BEŞ GEÇER AMA ÖZLEMİ HİÇ GEÇMEZ

10 Kasım...

Bir tarih değil aslında, bir hissin adı.

Yüzyılı aşan bir saygının, kalplerde hiç dinmeyen bir yankının günü.

O gün geldiğinde, Türkiye’nin her köşesinde aynı sessizlik yayılır;

çünkü biliriz ki bu sessizlik, bir unutuş değil, bir hatırlayıştır.

Bu yıl, 10 Kasım ara tatile denk geldi.

Okullar kapalıydı.

Ama Cumhuriyet’in ve Atatürk’ün değerini yüreğinde taşıyan insanlar için bugün yine aynı anlamı taşıyordu.

Okullar kapalı olsa da sınıflarda bayraklar asıldı,

şiirler okundu, Atatürk büstüne karanfiller bırakıldı.

Ve saat tam 09.05’te, siren sesi yükseldiğinde herkes saygı duruşuna geçti.

Sokakta, okulda, evde, kim neredeyse...

O an bir kez daha anlaşıldı ki Atatürk’ü yaşatmak sadece takvimdeki bir güne sığmaz.

Siren sesi yankılanırken kimse konuşmadı.

Ama o sessizlik binlerce cümlenin yerini tuttu.

Çünkü o an, bir milletin kalbi aynı anda attı;

aynı anda sustu, aynı anda hüzünlendi.

Kimi gözyaşlarını tutamadı,

kimi başını eğdi.

Ve herkes biliyordu: O’nun yokluğu bile varlığını anlatıyordu.

Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk, sadece bir savaş kazanan komutan değildi;

adaletiyle, aklıyla, cesaretiyle bir milleti yeniden ayağa kaldıran bir liderdi.

O, “Herkes için adalet” diyerek bir düzen kurdu.

Kadınlara seçme hakkı verirken bir toplumun vicdanını özgürleştirdi,

laik eğitimi kurarken geleceğimizi cehaletten korudu.

Kadınıyla erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla bu topraklarda eşit yurttaş olmanın onurunu bize o kazandırdı.

Ve bugün, bazı ülkelerin başkentlerinde kadınlar sokağa çıkamazken,

gençler hayallerini uçak kanatlarına asıp kaçmaya çalışırken,

biz hala bu topraklarda başımız dik yürüyorsak,

bunun tek bir nedeni vardır:

Bizim bir Atatürk’ümüz vardı.

10 Kasım, sadece Atatürk’ü anmak değil;

O’nun bize bıraktığı değerlerle bugün hala ne kadar dimdik durabildiğimizi hatırlama günüdür.

Çünkü saat dokuzu beş geçer, ama Atatürk’e duyulan özlem hiçbir zaman geçmez.