40 yaşındaydı.

Şiirleri de, öyküleri de büyük ilgi görüyordu.

Ünlüydü, edebiyat dünyasında saygın bir yer edinmişti.

Ama hâlâ parasızdı.

Maddi açıdan şans hiç yüzüne gülmemiş, sefil bir hayat sürmüştü.

Kırk yaşındayken çok değerli bir teklif aldı. Ülkenin en büyük şiir dergisinin editörlüğünü üstlenecek, yüksek bir maaş alacaktı. Talih ilk kez yüzüne gülüyordu.

Bavulunu topladı, yeni hayatı için trene bindi.

Rayların onu ölüme götürdüğünü bilmiyordu.

Belediye başkanlığı seçimlerinde bir oy daha fazla almak isteyenlerin oyununa geleceği ise aklının ucundan bile geçmiyordu.

Gizem kavramını edebiyatta taht sahibi yapan bir dehaydı o. Ölümünün de gizemli bir sis perdesiyle örtülü olması yaşamın bir cilvesi olsa gerek.

Ölüm nedeniyle ilgili birçok teori üretildi. Cinayetten kuduza, kaçırılarak öldürülmekten karbon monoksit zehirlenmesine, beyin tümöründen gribe kadar birçok iddia ortaya atıldı.

Tren yolculuğunun nasıl ölüme yolculuğa dönüştüğünü anlatmadan önce yaşamına bir göz atalım..

Kırk yaşını bitiremeden gizemli bir şekilde hayata veda eden Edgar Allan Poe (1809-1849), kısacık ömrüne çok sayıda eser sığdırdı ve hem kendisinden sonra gelen birçok yazarı, hem de edebiyat türlerini etkiledi. Jules Verne’den Stevenson’a, Arthur Conan Doyle’dan Agatha Christie’ye, Oscar Wilde’dan Henry James’e kadar birçok yazar onun yazdıklarından esinlendi. Polisiye, gerilim, bilim-kurgu, gotik ve fantastik edebiyat dendiğinde Edgar Allan Poe’nun adı ve katkısı anılmadan bir araştırma yapılamaz. Polisiye roman türünün ünlü üçlemesi, Morgue Sokağı Cinayeti, Marie Rogetnin Esrarı ve Çalınan Mektup öyküleridir. Poe’nun bu öykülerindeki kahramanı Mösyö Dupin, hem Sherlock Holmes’ün, hem Hercule Poiret’nin atasıdır. Nitekim Sherlock’un yaratıcısı Arthur Conan Doyle, Poe’nun “tüm zamanların en iyi kısa öykü yazarı” olduğunu söyler.

Poe olmasaydı açıkçası ne Arthur Conan Doyle olurdu, ne de Stephen King.

Amerika ve dünya edebiyatını derinden etkileyen Poe’nun yaşamı ise acılar ve sefalet içinde geçmişti. Sadece 40 yıllık bir ömür süren yazar, hem kişisel yaşamında hem yazarlık kariyerinde birbirinden zor ve acı olaylar yaşamıştır.

Edgar Allan Poe, 1809 yılının Ocak ayında Boston’da doğdu. Üç kardeştiler. Baba David Poe, Edgar henüz bebekken aileyi terk etti. Anne ise Edgar üç yaşındayken tüberkülozdan öldü. Çocuklar bakıcı ailelere verildi. Tütün tüccarı olan John Allan ve eşi, Edgar’ı ailelerine kabul etti ama evlat edinmediler.

Edebiyatta öykünün dev ismi olarak görülen Poe, aslında şair olmak istiyordu. Henüz 11 yaşında, okul sıralarında şiirler yazmaya başladı. 1827 ile 1831 yılları arasında üç şiir kitabı yayınladı. Üstelik bu kitapları kendi parasıyla bastırdı. Fakat beklediği ilgiyi görmedi. Zaten o yıllarda edebiyat, özellikle şiir, çok kimse tarafından “boş uğraş” olarak görülüyordu. Geçimini yazarak sağlamaya karar veren Poe, öyküler yazmaya, bunları dergilere göndermeye başladı.

1845’de, 36 yaşındayken yayınladığı Kuzgun şiiri Poe’ya büyük ün kazandırdı. Yayınlanışından 151 yıl sonra ise, şiir çok başka bir alanda insanlara esin kaynağı oldu. 1996 yılında Amerikan futbol takımı Cleveland Browns şehir değiştirdi ve sahibi tarafından Baltimore’a taşındı. Yeni bir isme ve logoya ihtiyaç duyan kulüp bunun için bir anket yaptırdı. Takımın yeni adı, hayatının önemli bir bölümünü Baltimore’da geçiren ve orada ölen Edgar Allan Poe’nun Kuzgun (Raven) şiirinden esinlenilerek Baltimore Ravens, logosu da kuzgun oldu. Maç öncesi taraftarları coşturmak için sahaya çıkan üç maskot kuzgun kostümleri giymeye başladılar. Birinin kostümünde Edgar, diğerininkinde Allan, üçüncüsünde Poe yazıyordu.

Poe’nun hayatı, eserlerinde olduğu gibi ölümle iç içedir:

-Annesi öldüğünde Poe 3 yaşındaydı. Annesi dansçı ve oyuncuydu. Babası onları terk ettiği için annesi her akşam sahneye çıktığında Poe da sahnenin önündeki koltukta onu izliyordu. Poe her akşam annesinin ölüp yeniden dirilmesini izliyordu çünkü annesi Romeo ve Juliet oyununda sonunda kendisini hançerleyen Juliet’i oynuyordu.

Bir gün annesi tüberküloza yakalandı ve kısa sürede öldü. Annesinin son hali küçük Edgar’ın aklından hiç çıkmadı.

-Lisede okurken arkadaşının annesini kendi annesine çok benzetti ve ona platonik bir aşk duydu. Kadın beyin tümörüne yakalandı ve Poe’nun kollarında öldü. Poe 16 yaşındaydı.

-Annesinin ölümünden sonra onu sahiplenen ve büyüten üvey annesi Frances Allan, Edgar 19 yaşındayken öldü. Onun da ölüm sebebi gerçek annesi gibi tüberkülozdu.

-22 yaşındayken kardeşi William’ı kaybetti.

-25 yaşındayken üvey babası John Allan öldü ve mirasından Poe’ya tek kuruş bırakmadı.

-Akrabası Virginia ile evlendi. Yirmili yaşlarında o da tüberkülozdan öldü. Karısı öldüğünde Poe 38 yaşındaydı. Eşi Virginia’nın ölümünün ardından yazdığı Annabel Lee şiiri bugün bile hâlâ okunan, birçok insanın bildiği bir şiirdir:

Seneler, seneler evveldi;

Bir deniz ülkesinde

Yaşayan bir kız vardı bileceksiniz

İsmi Annabel Lee;

Hiçbir şey düşünmezdi sevilmekten

Sevmekten başka beni.

Poe yaşamı boyunca rahat yaşayacak para kazanamadı. Aksine hayatının büyük bölümü sefalet içinde geçti. Kuzgun şiiri büyük ün kazanmıştı ama bu şiirden hiç para kazanmadı. Çünkü telif hakları koşullarından habersizdi.

Eşinin ölümünden sonra yazdığı Annabel Lee şiiri büyük başarıya ulaştı. Sonunda çok saygın bir yer edinmişti. Kısa öyküleri beğeniliyor, şiirleri dilden dile dolaşıyordu. O sırada New Yorklu zengin bir iş adamından bir teklif aldı. Adam Amerika’nın en iyi şiir dergisinin sahibiydi. Poe’ya derginin editörlüğünü teklif ediyor ve yüksek bir maaş öneriyordu. Poe teklifi kabul etti. Tek yapması gereken New York’a taşınıp yeni bir hayata başlamaktı.

Poe trene bindi. Baltimore’da indi. Çünkü tren değiştirmesi gerekiyordu. New York’a gitmek için bir sonraki trene doğru yürüdü.

O gün Baltimore’da belediye başkanlığı seçimleri vardı. O dönemde seçimi kazanmak isteyen adaylar sahte adlarla birden fazla oy kullanacak kişileri bulup farklı sandıklarda oy kullandırırlardı. Yani bizim bildiğimiz adıyla “mükerrer oy”. Tabii o zamanlar oy kullananların parmaklarına mürekkep damlatılmıyordu. Ama yine de hiç kimse bir aday için bu riske girmiyordu çünkü mükerrer oy kullanmanın cezası on yıl hapisti. Bu yüzden başkan adayları adamlarını tren istasyonlarına yolluyor, bu adamlar da kandırabilecekleri birinin trenden inmesini bekliyordu.

Trenden Edgar Allan Poe indi.

Bir adam yanına yaklaştı ve “Size bu kısa molanız sırasında içki ısmarlamak istiyoruz” dedi.

Poe’nun alkol sorunu vardı. Ancak aslında o bir alkol bağımlısı değildi. Onun alkolle sorunu şuydu ki, alkole dayanıklı değildi. Arkadaşlarının deyişiyle, bir kadeh şarap içti mi sendelemeye başlardı. Sık içmezdi ama içtiğinde dozunu biraz geçsin, sarhoş olur, hasta olup yatağa düşerdi. Son yolculuğuna çıkmadan altı ay önce alkole ağzını sürmeyeceğine yemin etmiş, o günden beri de içmemişti.

Bu bilgiyi karşısına çıkan adama söyledi ve şunu da ekledi: “Biliyor musunuz, içki içtiğim zaman tek kadehle bile öyle sarhoş oluyorum ki, ne yaptığımı asla hatırlamıyorum.”

Poe, tam da adamların aradığı kişiydi. Ona zaten alkollü içki ısmarlamayacaklarını, limonata ikram edeceklerini söyleyerek istasyondaki bara götürdüler.

Poe limonata sandığı içkiden kadehlerce içince kendini bilemez hale geldi. Adamlar onu oy sandığına götürüp oy kullandırttılar. Sonra da istasyon yoluna bıraktılar. Trene binip gideceğini düşünüyorlardı.

Oysa Poe öylesine kötü durumdaydı ki, istasyona varamadan birkaç adım attıktan sonra yere yığıldı. Yoldan geçenler ambulansla hastaneye götürdüler. Üç gün sonra hastanede öldü.

Doktorunun ifadesine göre ölmeden önce “Reynolds Reynolds” diye sayıklıyordu. Poe’nun çevresinde iki Reynolds vardı. Biri gazetede editör olan Reynolds, diğeri bulunduğu yerin yakınındaki barda çalışan Reynolds.

Belki ölümüne sebep olan kişinin adını sayıklıyordu, belki de Reynolds diye birinden yardım istiyordu.

Nedenini hiçbir zaman bilemeyeceğiz.

Kaynaklar

*Elliot Engel, Oscar Nasıl Wilde Oldu? Sel Yayıncılık

*Engin Topuz, Edebiyatın Kırklar Kulübü, Porsuk Kültür Yayıncılık